21 Eylül 2020 Pazartesi

Sevgilim Yeşil

 

İyi ki saklamışım seni

Nazardan, vebadan ve su çiçeğinden

Korumuşum böceklerden, sinek valesinden,

Prelüd, Op. 28, No. 4’ten

İyi ki aldanmamışım yazın sevincine,

Gölgenin serinine ve suyun tazeliğine

Güz geldi, bak orada gökyüzü

Biraz önce uyumuşum

İnanmazsan, bak orada gökyüzü

Uyumuşum, rüyamda seni görmüşüm

Kanmamışım babanın öldüğüne, hayrolsun demişim

Bak orada su, ona anlatmışım

İnanmazsan sor

Kimselere bırakmış mıyım seni

Kimselere güvenmiş miyim

Kim saklamış seni duvarları badanalı odalarda

Duvarları çıplak odalarda

Duvarları çirkin odalarda

Suyunu kim vermiş başında ve sonunda

Hepsini bir bir sor, bir bir inan hepsine

Biz seninle ikimiz

Kendimizi kendimize sakladık

Vaktimiz boldu yine de harcamadık

Hazırlık yaptık durmadan

Yüzümüzü kesen ayaza, yerli yersiz iç geçirmelere karşı

Sellere, donlara, buğulanan camlara ve soğuğa

En çok soğuğa karşı

Soğuk bir selama

Soğuk bir bakışa karşı

Ben senin elini aldım cebime koydum

Kış geliyor, inanmazsan git aç kapıyı bak

Aç da gör yalanları ve ihanetleri

Ve dünyanın bütün yapmacık sevmelerini

Kış geliyor, inanmazsan git aç

Bak orada kapı

Bak burada cebim

Ben senin elini aldım

İnanmazsın, yağmur yağıyor

28 Mart 2018 Çarşamba

Üstelik Yağmur


Yine bütün yükünü aldım üzerime
Yaşanacak tüm olayların
Öylece yatmaktayım
Yerçekimiyle barışık
Sanki hiç kalkamazmışım gibi geliyor
bana öyle arada bir geliyor
Sanki kalksam
Gidecek yerim mi var,
Diyorum
Üstelik yağmur yağıyor
Kalksam nereye giderim
Üstelik yağmur
Beni yatmaya zorluyor
Bir battaniyenin çekiciliğine
Boyun eğiyorum

Öfke yok içimde
Her nefes alışımda biraz daha batıyorum
Yatağın derinliklerine
Belki hatırlanmayacak bir rüyanın.
İpe sapa gelmez şeyler olsun istiyorum
İpsiz sapsız adamlara uğruyorum
Bir karşılaşma bekliyorum
Üstelik Yahudi bile değilim
Ve üstelik yağmur yağıyor
Derdimi kimlere söyleyeyim?
Derdim yok ki benim
Ne söyleyeyim.
Dertsiz bir mutsuzluk var
Engelssiz Marks gibiyim
Aklımdan bir sayı tutuyorum
Sonra bırakıyorum yerçekimi
Alsın götürsün
Üstelik yağmur

Hangi yağmur yıkar beni?
Doğru değil bu
Beni yıkan hep
Birilerinin ağzından damlayan
O sesli sessiz sözler
Üstelik yağmur
Yağıyorken hep
Adımlarıma aldırmadan
Hangi yağmur yıkar beni,
Azat eder
O ilk günahtan?
Üstelik İsa bile değilim
Adem hiç değilim
Yine de yürüyorum
Dünya kurulalı beri
Bu yağmurlu sokakta

Öyle işte sevgilim
Fizik kurallarıyla barışık
İmanı karışık
Doğa olaylarına alışık
Yatmaktayım
Seni düşünüyorum
Elmayı düşündüğün gibi
Dişlemek için
Yerçekimine yenik dudaklarını
Sen de düş istiyorum
Kaldırmak için değil
Vurmak için hiç değil
Debelen diye bu yapışkan ağda
Olmayacak şeyleri
Düşlemeni istiyorum
Üstelik sana aşık bile değilim
Ve üstelik yağmur yağıyor
Ben böyle deyince
Yüzün düşüyor
Yüzün
Bir kuraklığı baştan çıkarıyor
Üstelik yağmur

Davet


Şehre dönelim
Gökdelenlerin göğe uzanıp
Yağmur dilendiği yere
Ağaçların hep hüzünlü
Kuşların göçmen olduğu
O ışıklı çöle

Bir şehri sevdiğimiz gibi
Sevelim
Güzel anıların çevirmeye takıldığı
Hep kötü şeyleri hatırlatan
O eski aşklarımız gibi
Sevelim
Hep yarın olacakmış
Yarın bugünden daha güzel olacakmış gibi
Bir sonraki otobüsü bekleyelim
Sanki o otobüs gelince
Ayakta kalmayacakmışız gibi
Bir şehri sevelim
Bir şehri olduğu gibi

Şehre geri dönelim
Dilimizin dönmediği yere
İmlâ hatalarının tek hatamız olduğu
O bilindik ayrılıktan önce
Zaman verelim, zaman tanıyalım
Öğle tatili yapalım birlikte
Kötü lokantalara gidelim
Yemekleri yarım bırakalım
Belki köpeklere verirler diye

Şehre dönelim
Her şeyin başladığı yere
Kitap hediye edelim
Sinemaya hiç gitmeyelim
Ama söz verelim her matineye
Yağmur yağsın sonra
Güvenelim şemsiyemize
Vahşi güvercinler yolumuzu kessin
Sinirlenelim taksi şoförlerine

Güneşli günleri boş verelim
Nasıl olsa binalar hep gri renkte
Her şeyi bırakıp şehre dönelim
Her şeyin başladığı yere

14 Ocak 2018 Pazar

Postyapısalcı Sevdalar

Postmodern karlar yağıyor semtimize
Göstergeler
Yeterince gösteremiyor yalnızlığımı
Gizli gizli sigara içiyorum balkonda
Usul usul kar yağıyor
Usul usul öfkeleniyorum
Arabalar karla kaplandıkça
İncecikten yağmıyor kar
Yirmibirinci yüzyılda
Ve ben senden
Öyle nefret ediyorum

Semtimize postmodern karlar yağıyor
Ve ben nefret ediyorum senden
Gülünce kıvrımından kuşlar havalanan
O dudaklarından
Dudakların biliyor mu,
Kar yağınca kuşlar nereye uçar?
Buraya postmodern bir kar yağıyor
Yeşilzeytinçekirdeği gözlerinle
Güzel bir kardanadam olabilirdin
Ama postmodern karlar
Tutunamıyor semtimizde birbirine
O yüzden kartopu oynayamaz çocuklar
Öyle üzülürler ki
Eldivenlerini gözyaşlarıyla ıslatırlar


Semtimizde postmodern karlar
Ve benim hafızam
Karışık 90lar kasedi
Saramıyorum tekrar
Dışarı taşan şeritleri
Önce nefret ediyorum senden
Sonra unutuyorum bütün öfkemi
Alnındaki kırışıklıklara tutunuyorum
Elektrik tellerine tutunan
Kuşlar gibi
Ellerin bir de
Hani biçimsiz-biçimli
Başka şiirler de yazmıştım ellerine
Zengin kafiyeli
Akşam üstü uykuya yattım
Rüyamda sevdim seni

7 Ekim 2017 Cumartesi

Yaşlı Kurt ile Kırmızı Rujlu Kadın

Sana anlatamam
Bir silah ateş ediyor şimdi
Uzayıp büyüyen yollarda
Ağaçların gölgesi yok
İnsanlar geçiyor gölgesizlikten
Kendi gölgesizlikleriyle birleştiriyorlar
Tatlı suların denize karıştığı yeri
İnsanlar geçiyor
Yüzlerine bakamadığım insanlar
Kaldırımlar delik deşik
Bir taşın kenarı
Çıplak topuklarımı kesiyor
Bir taşın kenarı
Bir bıçak oluyor
Başka pek çok şey olabilecekken
Belki kendince nasırlarımı temizliyor
Temizlik insana her yerden gelebilir
Peygamberler bunu pek bilmiyor

Sana anlatamam
Bir ceylan bir oka koşuyor şimdi
Dağılıp birleşen ormanlarda
Ne çok kavşak var, ne çok trafik lambası
Hava ne kadar ağır, diyorsun
Yerçekimine gülümsüyorsun
Elmayı hatırla!
Elmayı hatırla!
İlla bölüşmek mi lazım?
Ellerinden damlayan damlalar
Kirpiklerime okyanus
Makyajım da bozulmuş
Çirkin kadın sevmem, dersin
Bile bile hayatı güzelleştiremediğini

Sana anlatamam
Günler geceye doluyor şimdi
Biz seninle bir dağı mekân kıldık
Bir devenin hörgücünü
Bir su sonra, içmeden önce yüzümüze vurduk
İçerlemedik
Aynı kediye bakıp gülümsedik
Okşamadık ama
Okşamadık.
Sana anlatamam
Çünkü kelimelerle aram bozuk
Mahalle kavgasında birkaç küfre değiştim
Dağarcığım
Kumar masasına serili
Nikotin bağımlısı bir örtüdür

Sana anlatamam
Annem balkondan bağırıyor şimdi
Akşam ezanı okunmuş
Serin bir rüzgar çıkmış
Sokak büyük bir kazan
İçinde soğan kavrulmuş
Önemli laflarım yok sana verebileceğim
Belki hiç olmamış
Sen, diyorum, sen!
Sen!
Kim olduğunu bir bilsem
Bilsem, anlatırdım sana da
Ulu bir çınarın altında
Nasıl açıldığını kartların:
Yıkık kule
Bir intihar sofrası olurdu
Buzlu camlar birbirine değince

Sana anlatamam
Anlatsam roman olmazdı belki
Ama bir şiir mutlaka olurdu
İçim eziliyor mutsuzluktan
Aç karnına rakı içmiş gibiyim
Birazdan kusarım
Anason kokan bütün yenilgilerimi

Sana anlatamam
Bir yaz kışa dönüyor şimdi
Vurup vurup ölmeyen dakikalar
Tüketiyor ömrümüzü
Sessizlikten ne çalarsan
Yanına hüzün
Yine de anlatamam
Anlatırsam gerçek olur çünkü
İçimdeki harfler kızgın
Bana dokunduğun yerlerim kırılıyor
Bir çay kaşığı gibi suda
Çevirirken dalgın
Bakışların

Sana anlatamam
Tüm o yıllar ve yollar boyunca
Yüzümüze vuran rüzgar
Benden ne aldı
Sana anlatamam
Güzün ilk günlerine
Dolanırken senin ayakların
Bu kış yine bana kaldı.

3 Mart 2017 Cuma

Serbest Çağrışım

Kinine bağlı biriyim
Gerçek isyan bu değil, biliyorum.
Yine de
Bir parça güneş vursa yanağıma
Hemen diğer yanağımı uzatıyorum
İlk taşı ben atıyorum hep
Kuyuya
Sonra kırk gün kırk gece bekliyorum
Annemin yaptığı pilavı
Isıtıp ısıtıp yiyorum
Papaz kaçtı oynuyorum
Saat kaçtı?
Sadece soruyorum.

İnine bağlı biriyim
Gerçek iskân bu değil, biliyorum.
Yine de
Ne zaman göçse kuşlar
Bohçamı topluyorum
Çekemiyorum
Akça kızın göçünü
Yol vermeyince dağlar
Koyveriyorum.

İlmine bağlı biriyim
Gerçek irfan bu değil, biliyorum.
Yine de
Ne zaman bir Platon görsem
Dipnota düşüyorum
Öyleyse düşünüyorum
Diye düşlüyorum
Köpekleşiyorum arsızca
İliğini kemiğini sömürüyorum.

Dinine bağlı biriyim
Gerçek İslam bu değil mi?
Bilmiyorum.
Yine de
Ne zaman kaysa yıldızlar
Atları iyi bağlayamadık, diyorum.
Ateşten geldik diyor
Deus otiosus
Yoksa bu kadar
Yanmazdık
Bir içtiğimiz suya
Bir de bunca yalana
Bu kadar kanmazdık


Ceddine bağlı biriyim
Gerçek iman bu değil, biliyorum.
Yine de
Ne zaman kendimden bahsetsem
Kendi ağırlığımın altında eziliyorum
İnsanlar,
Vahşi ve korkak insanlar
Size kendi ellerimle
Güzel bir cehennem hazırlıyorum
Zihnimin dar ve karanlık odalarında
Adınızla sesleniyorum.

Çünkü adınızdır size ait olmayan tek şey
Ve adınızdır
Sıkışıp kaldığınız
Tarih adalarında.

5 Ağustos 2016 Cuma

Kafiyenin Ölümü


Boktan zamanlardan geçiyorduk
Hep beraber geçiyorduk
Bir şeyi unutuyorduk
Çoktan unuttuğumuz bir şeyi hatırlıyorduk
Yanlışınız var
Siz anımsıyordunuz beyler
Ben hatırlıyordum
Bir keresinde demiştin ki
Neyse bunun bir önemi yok
Artık sustuğun zamanlar
Çünkü
Cevapsız sorular değil
Cevapsız anlamlar var şimdi
Bir şeyi unutuyorduk beyler
Neydi o?
Ah, evet kafiye
Kafiye bu ülkede
Az bulunur bir sermayedir
Aşklar yatırırsın
Düşler kaybedersin
Kafiyenin bu ülkede yasaklanması
Gerektir
Çünkü faiz haramdır beyler
Ve her kafiye
Bir sonrakini doğurur
Sebepli sebepsiz
Kafiye yasaklanmalı beyler
Çünkü bir keresinde demiştin ki
Ne dediğininin ne önemi var
Bütün susmaları sıralamışken
Alt alta
Ya da üst üste
Çünkü kafiye kolaydır kimilerince
İnsan her şeyi yazar sevince
Ağaçlar soyunur bahar gelince
Gökten üç elma düşer murada erince
Ama sen bir keresinde demiştin ki
Demiş miydin gerçekten
Yoksa benim düşlerimden biri
Bir gece çıkıp konmuş muydu
Sol omzuma
Günahlarıma eş değer
Bir doğru mu çizmiştin
Bir sonsuzdan diğer sonsuza
Şimdi bize güzel bir kafiye yeter
Ama kafiye yasaklanmalı beyler
Çünkü kafiye iyi şeyleri hatırlatır
Öyleyse bize yakışan kafiyeli bir son
Ya da tam şimdi bir aliterasyon
Değil
İklimler değişir eylül gelir
Lekelenir gökyüzü yağmur gelir
Kelimeler susar söz gelir
Eskir sevgin yenisi gelir
Cevaptan önce soru gelir
İlla ki bir şey gelir
Denizden önce nehir
Eylülden önce ağustos gelir
Ama bize bir kafiye gerekir
Beyler
Çünkü bir keresinde denmişti ki
Sevdadan önce göç gelir
Göçten önce yas gelir
Ölülerinizi gömün beyler
Çünkü ölüler sizi takip edebilir
Bir keresinde demiştim ki
Her aşkın menziline
Her savaşın gücüne
Bir barometre gerekir
Çünkü sürtünmenin hızını
Çünkü çarpışmanın ateşini...
Demiştim ki
"Bırakalım beyler bu atom fiziğini"
Şimdi bize bir kafiye lütfen
Azıcık günahına girilmiş
Çokça günahı alınmış
Tam uyaklı aşklara
Tam uyacakken
Tam uyuyacakken
Adamakıllı yataklarda
Birden unutuluvermiş
Bir şey unutulmuştu değil mi beyler?
Kafiye bir yazın her şeyidir
Yaz siz bir kafiye bulun diyedir
Az gelişmiş ülkelerde
Ve adını söyleyemediğimiz garip yerlerde
Hem biz kafiye de diyemeyiz pek
Bazen uyak deriz
Her şey birbirine uyar
Bir fermuarı kapatır gibi

Beyler
Ben sizi güzel bir şiirdeki
Kafiye gibi sevmiştim
Hem sen de bir keresinde demiştin ki
Sahi, ne demiştin?